Aksakal: “Söz konusu vatan olduğunda gerisi teferruattır!” « Hatay Yeni Haber Gazetesi

18 Mayıs 2024 - 08:09

Aksakal: “Söz konusu vatan olduğunda gerisi teferruattır!”

Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder Aksakal, gerçekleştirdiği basın toplantısında yaşanan gelişmeleri, ülke ve dünya gündemini değerlendirdi.

reklam
Aksakal: “Söz konusu vatan olduğunda gerisi teferruattır!”
Son Güncelleme :

15 Eylül 2022 - 16:04

252 views

Aksakal: “Söz konusu vatan olduğunda gerisi teferruattır!”

Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder Aksakal, gerçekleştirdiği basın toplantısında yaşanan gelişmeleri, ülke ve dünya gündemini değerlendirdi.

Aksakal açıklamasında; “Sizleri en içten duygularımla selamlıyorum, hoş geldiniz. Kırk yıldan bu yana süren terörle mücadelede evlatlarımızın şehadeti de maalesef gündemimizden düşmüyor. Dört gün önce hafta sonunda Kuzey Irak’ta yürütülen Pençe-Kilit Operasyon bölgesinde dört askerimizi ebediyete uğurladık, yüreğimize gömdük. Piyade Astsubay Kıdemli Çavuş Gökhan Ağıl, Piyade Uzman Çavuş Harun Yıldırım, Savaş Borlu ve Fatih Kalkan’a Allahtan rahmet, acılı ailelerine ve yakınlarına başsağlığı, sabır, metanet diliyorum. Milletimiz ve devletimiz var olsun. Geçen hafta da “güneşi batmayan imparatorluğun” 70 yıllık güneşi battı, Kraliçe II. Elizabeth 96 yaşında hayata gözlerini yumdu. Elbette tarihsel süreçte önemli bir siyasi figürdü, önümüzdeki dönemde de bireysel ve siyasi yaşamına dair bugüne kadar bilinmeyen yönlerini de öğrenme imkânımızın olacağını düşünüyorum. İngiltere dünyanın en büyük sömürgeci ülkelerinin başında gelmekteydi, onun için “güneşi batmayan imparatorluk” denilmişti. İnançlarımıza göre her fani ahiret günü dünyadaki amelleriyle yüzleşecektir.

Bu vesileyle başta Kraliyet ailesi olmak üzere tüm Birleşik Krallık halklarına taziyelerimi sunuyorum ve yine İngiliz geleneklerine göre yerine oğlu III. Charles Kral edildi, yeni Majesteye de insanlığa hizmet yolundaki çalışmalarında başarılar temenni ediyorum. Yeni eğitim ve öğretim yılı başladı. Başladı ama, başlamasıyla birlikte gerek özel okul ücretleri, gerek servis ücretleri, gerekse zorunlu eğitim dönemi giderlerinin boyutları özellikle dar gelirli kesimlerde önemli sorunları da gün yüzüne çıkardı.

Biliyorsunuz, her yeni eğitim yılı başlangıcında sarf edilen beylik açıklamalar bu yıl da tekrarlandı. Bu konuya fazla değinmeden asıl can alıcı kısmını sizlerle paylaşmak isterim.

Sayın Milli Eğitim Bakanı ve tabii temel anlayış itibariyle Sayın Cumhurbaşkanı “Milli Eğitim” denildiğinde soluğu doğrudan İmam Hatip Okulları penceresinde alıyorlar.

Değerli basın mensupları, şunu ifade etmek isterim ki;

“Milli Eğitim” konusuna ve sorununa sadece bu pencereden bakmak hadiseye şaşı bakmaktır.

İmam Hatip Okullarının gerekliliği Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, 620 yıl süren bir İmparatorluğun eksik bıraktığı toplumsal eğitim ihtiyacı sonrasında Mustafa Kemal Atatürk’ün iradesiyle ortaya konulmuş ve toplumun dini değerlerini ve yaşam biçimini kutsal kitabımızın öngördüğü çerçevede doğru ve özgün şekliyle öğrenilmesine ve yaşanılmasına hizmet amacı gütmekteydi.

Ama İmam Hatip Okulları’nın işlevi ve niteliği zamanla dini siyasete alet ederek bir araç olarak kullanan bazı dar kesimlerin geniş etki gücü oluşturmaları sonrasında maalesef asıl amacından uzaklaştırılmış, bugün dahi siyasetin malzemesi olarak kullanılmaya devam edilmektedir.

Oysa kime sorarsanız sorun; “Meslek Lisesi nedir?” dediğinizde bizim eski adıyla Sanat Okullarındaki, yeni adıyla Meslek Liselerindeki Elektrik Bölümü, Torna-Tesviye Bölümü, Motor Bölümü, Elektronik Bölümü ve diğerlerini saymaya başlayacaktır.

Meslek liseleri elbette ki toplumsal yaşamda ve sanayi işgücüne eleman yetiştirmekte en önemli eğitim kurumlarıdır.

Fakat, Sayın Milli Eğitim Bakanı’nın eğitim yılı açılışında yaptığı konuşma içeriğinde değindiği bir husus da samimiyetten ve gerçeklerden uzaktır.

Ne diyor sayın Bakan?

“İş gücü piyasasının ihtiyaç duymuş olduğu insan kaynağını bu ülkenin yetiştirememesi için, ekonomik kalkınmasını sağlayamaması için meslek liselerini tarumar ettiler. İşte, hem imam hatip liseleri hem de meslek liseleriyle ilgili bu engeller yine bu dönemde kaldırıldı.”

Bir tek şey söyleyebilirim, el-insaf!

Bir Bakan böyle bir yaklaşımı nasıl yapabilir, hangi ruh haliyle yapabilir bilemiyorum.

Hangi iktidar vardır ki, bu ülkede insan kaynağı yetişmesin diye çaba sarfeder, hangi parti iktidarda olursa olsun hangi siyasetçi ekonomik kalkınma sağlanmasın diye görev yapar?

Sayın Milli Eğitim Bakanı’nın bu sözlerini ivedilikle düzeltmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira bu tür yaklaşımlar toplumsal barışa hizmet etmez.

Sayın Bakan’a sormak isterim; net bir soru: Meslek Liselerini kim tarumar etti? O vakit iddianızı isimlendirin ki muhatabı karşılığını verebilsin.

Siz bugüne kadar bir kaynak ustası, bir kaporta ustası, motor tamircisi, elektrik-elektronik ustası yetiştirmek için gerekli hangi etkili yöntemleri ortaya koydunuz?

Eğer bu konularda başarılı olduğunuzu iddia ediyorsanız son 20 yılda sanayi sitelerimizde faaliyet gösteren esnaflarımızın neredeyse bugün tamamına yakını çıraksız ve kalfasız çalışır hale gelmiştir. Bundan haberiniz var mı?

Demokratik Sol Parti’nin 3,5 yıllık iktidarı döneminde bu sorun kalıcı olarak çözüme kavuşturulmuştu.

O dönemde, 3308 sayılı Kanunu ve ilgili bazı diğer kanunları değiştiren bir tasarı hazırlanmış ve 29.06.2001 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülerek kabul edilmişti.

10.07.2001 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan 4702 sayılı Kanunla ülkemizin mesleki eğitim sisteminde yaşanan sorunların çözülmesi ve Avrupa Birliğine geçiş sürecinde ülkemiz insan gücünün daha nitelikli hale getirilmesi hedeflenmişti.

Bakınız; Bu kanunda yapılan değişikliklerle;

Ortaöğretim Mesleki ve Teknik Eğitim ağırlıklı olarak yeniden yapılandırıldı, örgün ve yaygın mesleki ve teknik eğitim programlarının bir arada uygulanacağı, sertifika, belge ve diploma veren “Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezleri” adıyla yeni eğitim kurumları kurulmaya başlandı, örgün, yaygın ve çıraklık eğitimi arasında yatay ve dikey geçişler ve denklik sağlandı.

Bu sayede Mesleki ve teknik ortaöğretim ve yükseköğretim programlarının bütünlüğü ve devamlılığı esasına dayalı olmak üzere, mesleki ve teknik ortaöğretimi bitiren öğrenciler, istedikleri takdirde bitirdikleri programın devamı niteliğinde veya en yakın programların uygulandığı Meslek Yüksekokullarına sınavsız olarak devam edebiliyor.

Meslek Yüksekokuluna devam ederek mezun olan öğrencilerin yüzde 10’undan az olmamak üzere ayrılacak kontenjanlara göre alanlarındaki lisans programlarına dikey geçiş yapmaları sağlanıyor.

Genel Lise mezunu olup Meslek Lisesi telâfi eğitimi görerek meslek lisesi diploması alanlar, meslek lisesi mezunları gibi alanlarındaki yükseköğretim programlarına sınavsız geçiş yapabiliyorlar.

Vakıflar, kazanç amacına yönelik olmamak koşuluyla bir Üniversite veya ileri teknoloji enstitüsüne bağlı olmaksızın, ekonominin ihtiyaç duyduğu alanlarda yüksek nitelikli iş gücü yetiştirmek amacıyla Meslek Yüksekokulu kurabiliyorlar.

Bu yeni düzenlemeyle eğitim sisteminin bütününün yeniden yapılanması sağlanmıştır. Ortaöğretim dikey ve yatay geçişlere imkân veren, istihdam yaratan, mal ve hizmet üretiminde kaliteyi amaçlayan akademik eğitim düzeyini yükseltmeyi ve ulusal rekabet gücümüzü artırmayı hedefleyen esnek bir yapıya kavuşmuştur.

Bu anlattıklarımı sayın Bakan’a eğer Yardımcıları ve danışmanları anlatmamışsa büyük bir eksiklik yaşamaktadır, bizlere bir özür borcu vardır.

Kendilerinden önce iktidarda DSP hükümeti vardı ve durum buydu. Dolayısıyla o “meslek liselerini tarumar ettiler” sözünü kendilerine iade ediyorum.

Değerli basın mensupları;

Ekonomideki sıkıntılı süreç daha da büyüyerek devam ediyor.

Simitin bile 5 lira olduğu bir Türkiye’de; “Enflasyon biraz yüksek olabilir. Ekmek 1 lirayken alamıyorsunuz.

Ama bugün 5 lira ile çok rahat alabiliyorsunuz. Burada insanların alım gücünün arttırılması kıymetli” diye buyuran siyasetçilerle de karşılaşabiliyoruz.

Hakikaten komedinin nirvanasını yaşıyoruz!

Bu sözleri sarf eden Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Sayın Mehmet Özhaseki’ye öncelikle ekmek fiyatları konusunda küçük bir hatırlatma yapmak isterim.

Biz Ak Parti’ye devleti teslim ettiğimizde, yani 2002 yılında ekmek 25 Kuruştu. Ak Parti’nin hükümetleri dönemlerinde ekmek 2013 yılında 1,00 TL, 2021 yılında 2,00 TL, 2022 yılında bugün ise 4,00 TL oldu.

Kusura bakmayın da, eskiden insanların 1 liraya ekmek alamadığı durumdaydı diye tanımladığınız dönemlerde de iktidarda siz vardınız.

Lütfen, artık insanların aklıyla alay etmekten de vaz geçin!

Sözüm ona ana muhalefet partisini örselemeye çalışırken unuttuğunuz bir husus var, bir kez daha hatırlatmak isterim devleti size teslim eden parti DSP’ydi. Dolayısıyla bizimle uğraşmayı da artık bırakın!

Sayın Cumhurbaşkanı Kabine üyelerini ya da danışmanlarını hangi kriterlere göre belirlemektedir bilemiyorum. Neden yalan veya yanlışa ihtiyaç duyarlar hakikaten izaha muhtaç bir konu olarak karşımızda duruyor.

Buradan Sayın Cumhurbaşkanına bir atasözünü hatırlatmak isterim, “Akıllıyı arkada tutma, akılsızı kılavuz etme!” Eğer bu da yeterli olmazsa Mahmut Esad Coşan hoca’nın da bu husustaki öngörülerine itibar etmelidirler.

Değerli basın mensupları,

Özellikle ABD güdümünde koordinatlarını belirleyen ve esasen büyük bir yanılgının içerisine düşürülmüş olan Yunanistan Başbakanı Sayın Kiriakos Miçotakis’in son zamanlarda önlenemez savruluşuna tanık oluyoruz.

Bildiğiniz gibi Ege’de 18 senedir uluslararası hukuka taban tabana zıt bir yaklaşımla işgal ettikleri ve Türkiye’ye ait olan adalar konusundaki uyarılara kendince “efelenmeye” kalkmış, bize yönelik olarak da “Yunanistan’da dayılıklara geçit yok” diye racon kesmişti.

Aradan geçen kısa zaman içinde “Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmeye hazırım” noktasına gelmesini en makul deyimiyle “hizaya gelmiş” olarak değerlendiriyorum.

Önceki gün de yeni bir açılımla “Gece gelme gündüz gel” diyen Sayın Miçotakis’e bir tavsiyem olacak; sizi dolduruşa getirenlerin geçmişte Irak’lıları ne hale getirdiklerini, bugün Ukrayna’lılara nasıl bir cehennem yaşattıklarını gözünüzün önüne getirin.

Fransa Cumhurbaşkanı’nın açık destek açıklamaları sizin yaşayabileceğiniz akıbeti önlemeye muktedir olamaz, tarihte de olmamıştır.

Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan Miçotakis’e İzmir’i hatırlatmıştı, ben de Yunanistan’a “açık destek” verdiğini belirten Macron’a Maraş’ı ve Sütçü İmam’ı, Antep’i ve Karayılan’ı, Şahin Bey’i hatırlatmak isterim.

Asil Türk milleti geçmişte yaşanan badirelerden dersler çıkarabilmiş kadim bir millettir. Söz konusu vatan olduğunda gerisi teferruattır!

Değerli basın mensupları,

Son zamanlarda dışarıdan gelen bu emperyalist çemkirmeleri görüyoruz da, içerideki işbirlikçileri duruyor mu? Tabii ki hayır.

Sözüm ona muhalefetmiş gibi sotaya yatmış ama üzerine verilen görev gereği şehit kanlarıyla sulanmış bu aziz vatanı bölmeye çalışan dahili bedhahlar faaliyetlerini sistematik bir şekilde sürdürüyorlar.

Bu aralar Nutuk’tan alıntılar meşhur oldu ya, ben de oradan bir örnekleme yapayım dedim;

Reklam

Ne demişti Atatürk?

“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır.”

Evet, bugün aynen bunu yaşıyoruz.

Bakınız; bir taraftan TBMM’nde konuşlandırılmış olan PKK terör örgütünün siyasi temsilcileri sözde Kürdistan teraneleri atarken diğer taraftan Cumhuriyetin kurucu iradesi olan partinin, yani Atatürk’ün kurduğu partinin PM Üyesi Diyarbakır’ı sözde Kürdistan’ın bir parçası olarak tanımlıyor.

Peki bu kadar mı? Tabii ki hayır, bir başka Milletvekili bu terör destekçisi ayrılıkçı partiye seçimlerde destek vermeleri karşılığında kendilerinin Cumhurbaşkanı adayının seçilmesi halinde Kabine’de Bakanlık verilebileceğini söylüyor.

Peki bu kadar mı? Tabii ki hayır, bir başka Milletvekili de kendi kurdukları bir proje olan Ortadoğu Barış ve İş Birliği Teşkilatı (OBİT) konusunda Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani’nin “Biz de Güney Kürdistan olarak OBİT’in içinde miyiz değil miyiz?” diye sorduğunda “Türkiye olarak Kürt sorunu için yardımda bulunacağız” diyebiliyor.

Değerli arkadaşlar, değerli basın mensupları,

Dikkat ederseniz bu duruşları ortaya koyanlara karşı CHP’den de dişe dokunur bir karşı tavır ortaya konulmuyor.

Sayın Kılıçdaroğlu Sakarya’da gerçekleştirdikleri Grup Toplantısında bu konuyu “safsata”  olarak tanımlamakla yetinmiş, “hayır asla böyle bir şey söz konusu olamaz, bu görüşte olanlar Atatürk’ün partisinde barınamazlar” diyememiştir.

İşte bu sebeple samimiyetlerinin sorgulanmasına engel olamıyorlar.

Reklam

Eğer CHP’de altı okun tamamı kırılmamışsa, “tavşana kaç tazıya tut” denilmiyorsa, kısacası bu bir danışıklı döğüş değilse, bu kişilerin partinin Merkez Disiplin Kuruluna derhal sevk edilmesi beklenirdi.

Sizler de yakından takip ediyorsunuz; Bolu Belediye Başkanı Sayın Tanju Özcan’ı “devleti ve milleti böldürmeyiz” diyerek HDP’ye ve iktidarın sığınmacılar uygulamasına laf etti diye disipline gönderenlerin, sözde Kürdistan diye bir devlet kurup Diyarbakır’ı oraya bağlayanlara, Peşmergelere destek vaadedenlere, terör destekçilerine Bakanlık verebileceklerini söyleyenlere sessiz kalarak lafı dolandırmaları elbette halkın dikkatinden kaçmayacaktır.

Cumhuriyet’in yüzüncü yılında böyle bir durumu yaşamak zorunda kalmayı bu milletin bir ferdi, Mustafa Kemal’in bir askeri olarak zûl sayıyorum.

CHP devleti kuran bir partidir. Başta Atatürk olmak üzere bu güne kadar görev almış tüm CHP Genel Başkanları Türkiye’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ilkesine koşulsuz riayet etmişlerdir. Bu unutulmamalıdır!

Aksi bir durumda CHP ile HDP arasında adı konulmamış bir örtülü işbirliğinin tezahürü ile karşı karşıya olduğumuz konusu tartışmadan vareste olacaktır.

DSP varlık gerekçesiyle örtüşen programı ve milli duruşuyla bu konularda net tavrını her zaman ortaya koymuştur.

Dolayısıyla tavrımız geçmişte HDP’ye oy vermiş veya bugün verebilecek seçmenlere yönelik değildir. Duruşumuz HDP’nin kurumsal yapısına karşıdır.

Değerli basın mensupları,

Türkiye’nin bugün yaşadığı ancak çok da gündeme getirilemeyen bir sorun da Cezaevlerinin durumudur.

Bu konuda TDP Partisi Genel Başkanı Sayın Mustafa Sarıgül önceki gün tüm siyasi partilere bir çağrı yapmıştı. Bu çağrıyı önemsediğimi belirtmek isterim, zira gerek ekonomik zorlukların yarattığı şartlar yüzünden, gerekse üçüncü şahısların yarattığı suç ortamı nedeniyle dört duvar arasına düşmüş insanlarımızın, yani terör örgütü mensubu ya da destekçisi olanlar, taciz-tecavüz-cinayet suçlarından hükümlü olanlar, devleti ve milleti organize şekilde dolandıran ve soyanlar dışında gerçek anlamda kader mahkûmu olanların topluma yeniden kazandırılması ihtiyacı karşımızda duruyor.

Cezaevleri tıka basa dolu durumda ve bu kader mahkûmları her ne kadar hürriyeti bağlayıcı ceza ile tecziye edilmişler ise de mevcut haliyle yani bu tıkanıklık sebebiyle gayriinsani koşullarda yaşamaya da mahkûm edilmiş oluyorlar.

Devlet bugünkü koşullarda toplum kesimlerine ekonomik mükellefiyetlerini zamanında yerine getirememiş ve hukuki takibe maruz kalmış olan yurttaşlara ekonomik bir af getiriyorsa, kader mahkûmlarına da vicdani bir yaklaşımı göstermelidir.” şeklinde konuştu.

Reklam

http://www.asitemizlik.com.tr, Bu Reklam Linki ile firmamıza başvuru yapanlara firmamız tarafından %10 indirim yapılacaktır.

reklam

YORUM YAP

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.