Kıbrıs’ın Kırık Kalp Yılı ve Bizim Gecikmiş Vicdanımız « Hatay Yeni Haber Gazetesi

16 Aralık 2025 - 12:07

Kıbrıs’ın Kırık Kalp Yılı ve Bizim Gecikmiş Vicdanımız

Kıbrıs Türklerinin 1878’den 1974’e uzanan yalnızlığını, terk edilmişlik hissini ve direnişini hatırlatan bir kalp yarasının hikâyesi…

reklam
Kıbrıs’ın Kırık Kalp Yılı ve Bizim Gecikmiş Vicdanımız
Son Güncelleme :

27 Kasım 2025 - 11:58

52 views

Kıbrıs’ın Kırık Kalp Yılı ve Bizim Gecikmiş Vicdanımız

KÖŞE YAZISI: Levent AŞKAR

Bazen bir milletin kalbine saplanan sızı, tarih kitaplarında ince bir cümle olarak geçer ama gerçek hayatta bir halkın ruhunu paramparça eder. Bugün Kıbrıs Türklerinin yaşadığı acıları, yalnızlığı, direnişi konuşurken hep 1963’ten, 1974’ten başlarız.

Oysa hikâyenin kalbi çok daha eskidedir.

Benim için kırılma noktası bir dedenin torununa anlattığı o cümlede saklıdır:

“Evlat… Bizim kalbimizi ilk kıran yıl 1878’dir.”

Bu söz, benim içimde de bir kapı açtı.

Tarihe başka bir gözle bakmam gerektiğini anladım.

“Kıbrıs İngiltere’ye kiralandı evlat…”

1878’i tarih bilgisi sanırdım; meğer bir terk edilişin başlangıcıymış.

Koca bir ada, ev kiralar gibi İngiltere’ye “kiralandı.”

Ödenen para bile sembolikti; borç faizi ve taksit olarak Osmanlı’nın kasasına bile uğramadı.

Kıbrıs Türkleri ne olduğunu anlamaya çalışırken sokaklarda tek bir soru yankılandı:

“Osmanlı bizi bıraktı mı?”

Bir gecede

– asker değişti,

– mahkeme dili değişti,

– vergi memurları değişti…

Sabah uyanan insanlar kendini başka bir imparatorluğun toprağında buldu.

Düşünün… Yüzyıllardır bağlı olduğunuz devlet, sizi bir kalemde bir başka güce devrediyor.

Bu duygunun adı ihanet değildi; dedelerin söylediği gibi:

“Terk edilmek…”

Göçe dönüşen terk edilmişlik

Bugün pek bilinmez ama Kıbrıs Türkleri 1878’e kadar adada azınlık değildi.

Mahalleler geniş, köyler kalabalıktı.

Ama Osmanlı çekilince o derin boşluk binlerce yüreğe çöktü.

Korku, belirsizlik, parasızlık…

İnsanları valizlerini alıp Türkiye’ye gitmeye zorladı.

İşte biz azınlık durumuna o göçlerden sonra düştük.

Adada kalanlar ise taşına toprağına tutunarak direndi.

İngiliz Adaleti Diye Bir Şey Olmadı

İngiltere adayı 92.799 sterline kiraladı.

“Geçici yönetim” dedi, 82 yıl bırakmadı.

1914’te tek taraflı ilhak etti.

Rumlara geniş haklar verdi, ekonomiyi onların lehine kurdu, Türkleri yalnızlaştırdı.

Bizimkiler bir kez daha soruyu sordu:

“Artık bizi kim koruyacak?”

Ekonomi çöktü.

Osmanlı memurları gidince iş hayatı durdu.

Birçok Türk ailesi borca battı, toprağını yok pahasına satmak zorunda kaldı.

1878 yalnız bir tarih değil; kırık bir kalbin yılıdır.

Sessizliğin Biriktiği ve Sonunda Patladığı Yıllar

Bu acı yıllarca içe atıldı.

Kıbrıs Türkleri güçlü olmadıkları için susmak zorunda kaldı.

Ama suskunluk birikir.

1931’de isyanlara,

1950’de Enosis planlarına,

1963’te katliamlara,

1974’te ise Türkiye’nin “Yeter artık!” deyişine dönüştü.

Kıbrıs’ın hikâyesi böyle yazıldı.

“Yavru Vatan” kelimesine sığmayan bir onur

Bugün sıkça söylenen “yavru vatan” ifadesini ben de yıllarca masum bir sevgi sözü sanırdım.

Ama Kıbrıs Türkleri bu kelimeyi sevmiyor.

Çünkü o söz onları küçük gösteriyor.

Küçük değillerdi.

Sadece yalnız bırakılmışlardı.

Bir de unutmayalım:

Kıbrıs, bir zamanlar İstanbul’u kurtaran adadır.

1878’de yönetimi İngiltere’ye bırakılmasaydı, birçok tarihçiye göre Rus ordusu İstanbul’a giriyordu.

Biz bu gerçeği konuşmadık bile.

Kıbrıslılar ne “Neden bizi bıraktınız?” dediler,

ne de “Biz sizi kurtardık, siz bizi unuttunuz” dediler.

İşte en çok orası acıtır insanı…

Sitem bile etmeden kaderine razı olan bir halkın vakur duruşu.

Kıbrıs Türklerinin sessiz çığlığı

Dede torununa şöyle diyor ya:

“Biz yavru değiliz oğlum…

Biz aynı annenin iki evladıyız.

Biri nefes almazsa diğeri yaşayamaz.”

Ben bu cümleyi duyduğumda anladım ki mesele tarih değil; mesele vicdandır.

1878 ve sonrasında yaşananlar bir halkın ruhuna kazınmış bir yalnızlık hikâyesidir.

Bu yazıyı suçlamak için değil, unuttuğumuz kardeşliğin hakkını teslim etmek için kaleme alıyorum.

Kıbrıslı Türkler için Osmanlı da, Türkiye de bir vatan sıcaklığıdır.

Onlar küsmez;

sadece anlaşılmak isterler.

Bugün tarihin tozlu sayfalarını açıp bu hikâyeyi hatırlamak, hem bir vicdan borcu hem de gecikmiş bir teşekkürün adıdır.

YORUM YAP

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.